Benim Ofisim Benim Hikayem, Murat Yasa

TEMMUZ 2015
Aromsa | Bizden Haberler | Murat Yasa, Benim Ofisim Benim Hikayem

İlk yazımı kiminle hazırlayayım diye düşündüğümde, zarafetine hayran olduğum, sade, rahat, hikayesi olan eşyalarla zenginleşmiş bir ofis hemen gözümde canlanıverdi. Aromsa’nın sahibi Murat Yasa, benim ilk konuğum olmalı ve açıkçası bana uğur getirmeliydi. Öyle de yaptı, beni kırmadı, ofisini, hikayesini bana ve sizlere açtı, paylaştı. Şimdi gelin, 1950 yılında başlayan tecrübe, onur ve başarı dolu bir hayatın hikayesine konuk olalım.

Sabah çok erken hatta mesai saatinden önce Gebze’ye gittim. 18 yıldır gıda sektörü içindeyim ve pek çok fabrika dolaştım. Aromsa’yı dolaşırken bir fabrikada mıyım, yoksa harikalar diyarında mıyım anlayamadım. 20.000 m2 alana yayılan, yemyeşil ağaçlarla çevrili, duvarları kırmızı tuğla kaplı, yeşil çerçeveli pencereleri olan binadan içeri girdiğimde büyüleyici aroma kokuları beni sarıp sarmaladı. Bir fabrikada olduğumu çoktan unuttum. Bina içindeki sakin renkler, duvarlardaki çerçeveler, belki de Türkiye’nin en kapsamlı gıda kütüphanesi, çalışanlarına özel spor merkezi olan pırıl pırıl ve düzenli işletmeden dışarı çıkıp da güneş yüzüme vurduğunda düşler aleminde değil gerçeğin kendisini yaşadığımı anladım.

İdari binaya ana kapıdan içeri girince sağ duvarda cam bir bölme içinde Murat Yasa’nın babası Suat Yasa’nın anısına yapılmış bir sanat eseri dikkatimi çekiyor. Suat Yasa, Atatürk’ün birer kıvılcım olarak yurt dışına okumaya gönderdiği değerli öğrencilerden biri. 2009 yılında hayatını kaybeden Suat Yasa için dünyaca ünlü Japon Heykeltraş Shozo Shimamoto şeffaf bir büst yapmış, duvarda özel bir niş içinde, aydınlatmalı olarak sergileniyor. Venedik bienalinde de sergilenen eserin şeffaflığı Suat Yasa’nın ruh temizliğini, sarı, mavi ve kırmızı renkler de çalışkanlığını, zekasını ve dürüstlüğün simgeliyor. Büyük bir saygı ile izlediğim eserden ayrılıp bir iki adım atıyorum ki bu kez karşıma bir bisiklet çıkıyor!

Duvarda kolonların arası şeffaf bir bölme haline getirilmiş ve içine tarihi bir bisiklet yerleştirilmiş. Tarihi diyorum çünkü, Suat Yasa bu bisikleti kullanarak 1939 yılında 25 günde 2.650 km yol katederek Belçika’dan İstanbul’a gelmiş. İkinci Dünya Savaşı’nın söylentileri arasında “ben ülkemde olmalıyım” diyerek yapmış bunu. İzlediği güzergah harita üzerinde işaretlenmiş. Bu şeffaf bölmenin ardındaki duvarda Suat Yasa’nın portresi çerçeveli olarak duvara asılmış. Böylece şirketten içeri giren herkesin bisikleti ve Yasa’nın portresini aynı anda görmesi sağlanmış. Binanın ana girişinde kendisi için olduğu kadar hepimizi gururlandıran bu zenginliği ardımda bırakıp merdivenleri çıkıyor, birinci katta Murat Yasa’nın ofisine adım atıyorum. Geniş, ferah, aydınlık, stres yaratmayan, sakin bir ortamda elbette Türk Kahvesi eşliğinde sohbetimize başlıyoruz.

Murat Yasa, Aromsa’yı ortanca kızı olarak tanımlıyor. Ofisini ise “ortanca kızımın evinde gibiyim” diye anlatıyor. Bir yılın neredeyse yarısını seyahatte geçiren biri için, ofisini bu şekilde tanımlaması ne kadar sıcak diye düşünüyorum. Çalışmayı bir mutluluk olarak tanımlayan Murat Yasa, ofisinin iyi ve rahat olmasına çok özen göstermiş. Gösterişli ve modaya uygun eşyalardan ziyade kendini iyi ve rahat hissedeceği, hatıralarıyla zenginleşeceği eşyaları kullanmış. Hayatında iz bırakan anları simgeleyen eşyaları ofisine yerleştirerek bir anlamda hangi yollardan geçtiğini unutmadan, çalışma azmini artırmış.

Murat Yasa dekorasyon nedir sorusunu, ‘estetik olarak başkasının değil önce insanın kendi gözüne güzel görünmesi, mutlaka hatıralarının olmasıdır’ diye tanımladıktan sonra ekliyor “Moda olan, pahalı olan, tamamen iç mimarlara teslim edilen dekorasyonların ruhu yok. Ben kendi zevkime göre zaman içinde, benim için önemli ve hatırası olan eşyaları bir araya getirerek huzurlu bir ortam yarattım. Dekorasyonumu kendim yapıyorum. Çünkü, insan kendi zevkini en iyi bilir. Buna inanıyorum. Ofisler görgüsüzce döşenmemeli, sade, sıcak olmalı, konsantre olunacak izole bir ortam yaratılmalı diye düşünüyorum.”

Büyükada doğumlu, geçen yıl vefat eden çok yakın arkadaşı Bulgar ressam Dimitar Kirov’a ait tabloyu arkasındaki duvara asmış. Tablonun hikayesine gelince: Paris’te sergide görünce çok beğenir ve satın alır ama bir şartla, resim Japonya İsviçre ve İstanbul sergisine katılacak, ondan sonra teslim edilecektir. Murat Yasa, kabul eder. Eski İstanbul’lu ressam yıllar sonra tekrar geldiğinde Büyükada’dan vapurla geldiği, Eminönü ve Karaköy’e bakar, hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını aksine çok karışmış olduğunu hisseder ve duygularını bu resme taşır. Çok sevdiği arkadaşının hatırası olan bu resim masasının tam arkasında duruyor. Ayrıca tam karşısında asılı duran mozaik çalışma da ressama ait. Geçen yıl vefat ettiğinde Yasa, hem Büyükada’dan, hem de Paris’ten 1’er kg toprak ile cenaze törenine katılır. Çok yakın arkadaş olduklarından yanında hatıra olması için “Ma ville natale İstanbul” isimli mozaik tabloyu getirir.

Yıllar önce Hindistan Cochin’de iş gezisi yaparken benzin istasyonunda durur. Bir köşede atılmış duran ahşap el oyması duvar süsü dikkatini çeker, satın alır ve kargo ile Türkiye’ye yollar. Temizletir. Sürekli göz önünde duran ahşap el oyması, o dönemde kendisi için çok önemli olan Hindistan seyahatini hatırlatır.

1991 yılında şimdi içinde bulundukları binaya yerleşirler ve önceden kütüphane olarak kullanılan bu mekanı, değiştirerek kendine ofis yapar. Aradaki kapıyı kapatarak çok zarif bir niş elde eder. Duvarı dışarıyla uyumlu olarak kırmızı tuğla ile kaplar. Açık renk mekan içindeki ahşap rafları olan bu niş estetik görüntü yanında objelerini sergilemesi açısından çok fonksiyonel bir çözüm sunuyor.

Murat Yasa, ahşabın sıcaklığını sevdiği için ofis tasarımında kullanmış. Ama çok sevmesine rağmen duvarı ahşap kaplamak istememiş. Bir duvarı tuğla kaplamayı, diğer duvarları açık renk boya ile bırakmayı tercih etmiş. Böylece, hem dış mekanla uyumlu, hem de sıcak ve ferah olmuş.

Murat Yasa, önceleri çalışma masasının uzantısı toplantı masası iken bu ofise taşınınca çalışma masası ile toplantı masasını ayırmış. Çok beğendiği ofis takımı da işini kolaylaştırmış, çünkü yuvarlak toplantı masası müstakil. Birleşik olduğu zamanlarda her gelen kişi toplantı havasına kapıldığı için negatif etki de yaratmaya başlamış. Konuklarını ofisinde ağırlayan Yasa, ofiste hiçbir evrak bulundurmuyor. Koridorda kilitli ayrı bir odada tutuyor. Böylece, hem bilgi gizliliğini sağlıyor, hem de ofiste görüntü kirliliği önlenmiş oluyor. Bu önemli bir nokta ve aslında yeri müsait olan herkes uygulayabilir. Son dönemlerde şirketlerde çok sayıda toplantı odaları yapılıyor ve konuklar ofis yerine oralarda ağırlanıyor. Herkesi ofiste ağırlamak mümkün olmadığı için çok sayıda ve minik toplantı odaları ideal bir çözüm sunuyor.

Aslında bir ofisi ya da yaşadığımız mekanı döşemek için ne istediğimizi ve belki de en önemlisi nasıl rahat edeceğimizi bilmek yetiyor. Karakterimize uygun çözümler, bizi saran hatıralar aslında günlük hayatımızın büyük kısmını geçirdiğimiz ofisimizde bize ait bir dünya yaratmamıza neden oluyor.

İlk görüşmem benim için dolu dolu geçti. Başarı dolu bir hayatın belki de km taşlarına tanıklık ederek sizlerle paylaştım. Çok keyif aldım, umarım size de yansıttım. Murat Yasa’nın çalışkanlığı, kocaman yüreği, hassas ruhu ve belki de başak burcu olmasının katkısıyla tertip-düzenini ardımda bırakırken bir kadın olarak O’nun bu özelliklerini hafif kıskandığımı da kendime itiraf ediyorum.